14 Kasım 2014 Cuma

Epik High - Shoebox (Tüm Albüm Çevirileri)


 *Bir yazıyı toparlamaya çalışıp bitiremeyeceğimi anladım ve çıktığından beri Shoebox albümünü dinlemeden de duramadığımdan "bunu yapayım da bir işe yaramış gibi hissedeyim bari" dedim. Ciddi manada geç olsa da yapmadan da bırakmak istemedim galiba. çünkü albümdeki her şarkı gerçekten anlamlı geliyor bana. Sonuçta God-Blo :D
 Çevirileri ise Tablo'nun albüme koymak amacıyla hazırladığı İngilizce çevirilerini baz alarak yaptım.
 Son olarak turuncu kısımlar benim açıklamalarım. Özellikle Burj Khalifa ve Born Hater'ın buna ihtiyacı var gibi geldi bu sebeple ufak tefek notlar ekledim oraya buraya :)*


15 Temmuz 2014 Salı

Temmuz Ayı Kpop Notları

... Eh en azından ilk yarısının.

 f(x) - Red Light


 f(x) comebacki iki zıt kutup gibi: Kpoptaki kız ya da erkek çoğu grubun altından kalkamayacağı bazıları tarafından gotik dense de aslında altında (bütün İlluminati ve Mason muhabbetini kenara bırakıp saf bir kalple yorumladığımızda basitçe) "her şeyin iki farklı yüzü vardır" şeklinde bir mesaj içeren  teaser fotoğrafları, anarşist eğilimli konseptleri, üyelerin an itibariyle zirvede olan güzellikleriyle işte bu be dedirten taraf ve... Çıkış şarkısı. 

 f(x) kpopun başından beri keskin hatlarla elektro pop yapan tek kız grubu; yani müzikalite açısından oradan oraya savrulan, o anki trendlere göre yapılarını değiştiren diğerleri arasında en sağlam duruşa sahip olanlardan biri olarak kabul edilebilir pekala. Red Light da eski albümlerine oranla biraz daha sert bir tada sahip olsa da bunu bozmuyor ve f(x) ne kadar SM'in deneysel gruplarından biri olarak adlandırılırsa adlandırılsın aslında tarzına en sadık kalanlardan biri olmaya devam ediyor.

 Albüm kendisiyle aynı ismi taşıyan ve çıkış parçası olan Red Light'la açılıyor. Şarkının ilk 50 saniyesi kesinlikle iyi: Militer vuruşların üzerine eklenen elektro beat arkasından gelen vuruş isyan konseptiyle uyum sağlarken nakarata doğru ortaya çıkıp hızlanan upbeat heyecanı arttırıyor. Ama ondan sonrası tam bir kaos. Her şey birden yükseliyor, vokaller hem ritmi yakalamakta zorlanıyor hem de grup üyeleri genel olarak nazik seslere sahip olduklarından yüksek tondan müziğin gölgesinde kalıyorlar. Hadi bütün bu kaotik hal şarkıda da bahsedilen yeni bir dünyanın oluşumunda yaşanan karmaşayı anlatmak içindi diye bir kulp uydurduk diyelim, 2.30'la beraber başlayan Luna ve Amber'ın ortaklaşa ilerlettiği köprüdeki kpopa dönüş sevdasını ne yapacağız? Madem amaç o neden balladımsı bir kpop şarkısına bağlayıp Luna'nın boynunu yana atıp söylemeli bir solosunu öne sürüyorsunuz ki? Sözlerdeki metafor kullanma aşkıyla yanıp tutuşan ama bir tür anlamsızlıklar bütününe dönmüş karmaşa ne olacak peki? Gerçi SM ne zaman f(x)'e adam gibi söz verdi ki? Şarkı konsept olarak gerçekten etkileyici, ama anlatmak istediğini anlatamıyor, kelimeler boğazına ya da nakaratı boğan elektronik gürültülerin arasına sıkışmış çünkü.

 İşin özü Red Light niyeti iyi olsa da kendisi kötü bir şarkı. Ki çoğu SM işi gibi dinledikçe bağımlılık da yapmıyor, aksine başınızı ağrıtma ihtimali içeriyor. Ama iyi haber: Albümün bundan sonrası gayet de sevilesi.

 İkinci şarkı aynı zamanda promosyonlarda da kullanılan Milk. Kızların tatlı sesleri sayesinde albümün en sevimli şarkılarından biri olmaya aday kendisi ama, melodisindeki karanlık, koyu bir şeyler hala onu albüme bağlamaya devam ediyor. Sözleri kaybedilmiş bir aşkın arkasından çekilen kalp acısını soğuk bir bardak sütle söndürmek üzerine. Bu tarzda farklı bağlamlardan hoşlanan biriyimdir ben o yüzden sözler de gözümde bir artı. Ayrıca konseptin bir parçası olan kedilerle bağlantılı olması açısından da hoş. Genel olarak Milk albümün en iyi şarkılarından birisi, benim favorilerimden.

 Bundan sonraki Butterfly ağır, boğuk elektro beati, synthizerın getirdiği o tekinsiz havasına karşılık neredeyse masum bir aşk hakkında olan sözleriyle ilginç bir karmaşa yaratıyor. Milk'i aydınlatan vokaller burada şarkının karanlık tadına katkıda bulunuyor. Bir başka iyi şarkı daha.

 Rainbow albümün temposunu yükselten aynı zamanda albümde ne varsa hepsini bir araya toplamış bir şarkı. Red Light'ın güçlü başlangıcından, Vacance'ın yazlık havasına. Şarkının parlayan yıldızları ise ana vokal Luna ve rapper Amber. 

 5. track All Night albümün en pop parçası. Herkesin dinlendiği esnada çalınan disko şarkısı havası sebebiyle elektro hala orada evet, ama pop işte. Riley bu şarkıyı SNSD'ye vermeliydi bence, f(x)'te özellikle Red Light gibi ağır synthlerle süslü karanlık bir albümde fena sırıtıyor.

 Vacance bana ilk dinlediğimden andan itibaren SHINee'nin Hitchiker'ını hatırlatıyor açıkçası. Onun dışında çıkış şarkılarında saçmalayan Kenzie'nin (bknz: EXO'dan Wolf, SHINee'den Why So Serious son olarak f(x)'ten Red Light) iş b-sidelara geldiğinde ne kadar da iyi işler çıkarabildiğinin kanıtı. Gerçekten Kenzie neden çıkış parçalarında saçmalıyorsun ki?

 Spit It Out özgüven dolu bir şarkı. Davul vuruşlarıyla elektro müziğin birbirine karıştığı bir de üstüne
enstrüman gibi kullanılan adliblerin girdiği bir şarkı. Kalabalık evet, ama Red Light'ın çektiği kadar acı çekmiyor bu durumdan. Dinlerken eğleniyorum ben ama "oooo süper" de diyemem. Sadece bir şekilde seviyorum ben.

 Boom Bang Boom hakkında ne düşüneceğimi bilmiyorum. Başlangıca ve "are you ready for it rawh" kısmından sonraki bölüme aşık oldum, verselerdeki gitar oyunlarını da seviyorum, sözler de özgüven dolu ki f(x)'in en sevdiğim yanlarından biri de budur ama nakarat... Bilmiyorum Krystal senin gibi "sevdim bu şarkıyı" diyebilir miyim bilmiyorum...

 Dracula deyince Jonghyun'u düşünüp bir gülüyorum, önce onu söyleyeyim de... Hakkında söyleyecek fazla bir sözüm yok, yani albümde olması sorun yaratmayan bir şarkı olduğundan başka.

 Summer Lover tıpkı All Night gibi albümde olmasına rağmen albüme ait olmayan bir şarkı. Ama Amber'ın kompoze etmiş olması şarkıya ufak bir sempati duymama yetiyor işte. Eğlenceli bir şarkı, diğerlerindeki ağır synthlerin yerine bunda funk havası var. Gene de tekrar söylüyorum bu albümün şarkısı değil.

 Son şarkı olan Paper Heart kapanış için en az tek başına kendisinin olduğu kadar iyi bir seçim. Albümdeki en enstrümantale kaçan şarkı (mandolin sağ olsun) ama buna rağmen hala hem f(x)e hem de albüme ait. Ayrıca çok da güzel, albümden bir başka favorim.

 Red Light kpopta denk geldiğim en güzel kız grubu konseptlerinden birine sahip olan bir albüm. Bununla beraber kötü bir çıkış şarkısına da sahip ne yazık ki. Ted Riley biraz sakin olmaya karar verip şarkıyı bu kadar karıştırmasaydı grup yılın en iyi comebacklerinden birine imza atmış olurdu çünkü albüm hem grubu temsil etme hem de kpopta pek de olmayan bir tat sunma açısından iyi bir iş çıkarıyor.

 Son olarak tekrardan: Konsept için teşekkürler SM. Pink Tape'te yaptığın inanılmaz gıcıklığın aksine bu sefer teaserlardaki hallerini MVye taşımaya karar verdiğin için de teşekkürler. Sana minnettarım... Bir sonraki işlerin içine edişine kadar.

 Aslında albüm yazısını boşverip f(x) Güzelliğine Övgü Postu hazırlardım da... Neyse başka zamana artık asghfahgsfh Ama Luna'nın mavi saçlarını koyamamış olmanın üzüntüsü içimde kalır diye korkuyorum o yüzden...



- C-Clown'ın hala bir Far Away... Young Love ortaya çıkaramadığına,
- G.O.D'nin dönmüş olmasının pek de umurumda olmadığına,
- Girl's Day'in Darling'iyle tam yazlık bubblegum bir comeback yaptığına, üstelik Timing'lerinin de gene pop için öyle fena olmadığına,
- Kim Hyun Joong'un Beauty dediği her seferde booty duyduğuma ve His Habit'in başkasının elinde olsa nasıl da dinlenesi olacağına,
- B1A4'un eğlenceli konsept ile beraber gelen sakin bir albümü Solo Day'in öyle genel olarak sakin ama sıkıcı olmayan bir kpop albümü arayanlar için ilk 4 şarkısıyla iyi bir seçenek olduğuna

 değindikten sonra...

Henry - Fantastic

 Gelelim SM'in canı neyi isterse patlatabileceğinin en büyük kanıtı olan Henry ve yeni albümü Fantastic'e.

 İlk cümlemin yanlış anlaşılmasını istemem, Super Junior konserlerinde kısacık sahnelerle yetinmek zorunda kaldığı günlerden beri hem severim Henry'yi, hem de yetenekli olduğunu düşünürüm. Ne zaman ismi geçse 154216542 kişi ile beraber "SM harcıyor o çocuğu" diyen sinir bozucu kalabalığın bir parçasıydım yani. Ama Koreli bile olmayan birinin (benim için sorun değil tabi, gene de Korelilerin bu konuda nasıl bir tavır içinde olabileceklerini hepimiz az çok biliyoruz) hem de soloist olarak bu derece sempati toplamasında şirketin payı Henry'nin cazibesi kadar olmasa da azımsanmayacak kadar büyük. Doğru program seçimleri ve tam yerinde olan mediaplaylerden diğer idollerin arasından sıyrılmasını sağlayacak bir varyete karakteri yaratılmasına kadar SM Henry'yi ciddi bir süre bekletmiş olsa da sonunda ona istediği yere tırmanmasına yardımcı olacak basamakları hazırlamak konusunu da eline yüzüne bulaştırmadı gibi duruyor.

 Tabi ki şirketlere asla güven olmaz. Henry şu anda bir tür hot topic tabi ki SM suyunu çıkarabileceği kadar çıkaracak ve bunu elde edebilmek için bazı şeyleri feda edecek...

 En iyisi albüme dönelim biz: Genel olarak Fantastic oraya jazz, buraya elektro pop, eh Henry böyle güzel keman çalarken onu da unutmayız, akustiğe ne olacak, peki ya R&B, dans da etmek lazım derken biraz ondan biraz bundan tadında oluşturulmuş basit bir pop albümü. Henry'nin tarzı budur diye bir oturtma yapmak imkansız yani. Gerçi bir soloist için belki böylesi daha iyidir belki, çünkü herkes kendisi için bir şarkı seçebilir albümden.

 Bir de Henry çoğu idolde sahip olmayan müzisyen yana sahip evet, ama vokal açısından SM'in oturduğu masada oyunu bitirmek için öne süreceği bir kart da sayılmaz açıkçası. Bu albüme de yansıyor, şarkılarda vokal açısından etkileyici hiçbir şey yok. Vokal etkileyici değilse diğer yandan tamamlamak lazım malum. Ama dediğim gibi basit olan Fantastic bunu da sunmuyor insana.

 Bütün bunlar Fantastic'i işe yaramaz mı yapar? Hayır tabi ki, aksine genelde hafif bir çizgide ilerlediğinden dinlemesi kolay bir albüme dönüştürüyor. Kişisel olarak işte bu benim şarkım dediğim bir parçası yok açıkçası ama baştan açtığımda "olmamış bu" diyerek geçmeyi düşündüğüm bir parça da yok. Hoya'lı Need You Now'ı deniz-kenarında-oturup-salak-salak-gökyüzüne-bakarken-dinlenebilitesi-olan-şarkılar klasörüme atıp yoluma devam edebilirim ama.

 Bu arada SM-Woollim anlaşması bize daha ne kadar INFINITE-SM'den artık kim denk gelirse birlikteliği getirecek acaba?

_____________________________________________
Son olarak bugün çıkan Shin Hyesung ve Lyn düeti Buen Camino'yu da buraya bırakıp uzunca bir süre kpop comeback yazısı yazmamak üzere yoluma gideyim:

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Haziran Ayı Kpop Notları

  Hala toplama yazılarla atılan alışma turları...

 Taeyang - Rise

 Haziran ayı artık parçalarının 50 yıl sonra çıkacağından ancak ölüm yıl dönümlerimde mezarımın başında çalınabileceğini düşünüp vasiyetime eklettiğim yeni Taeyang albümü ile açıldı. İyi de oldu çünkü Rise şüphesiz kpopun bu sene başımıza sarmaya karar verdiği en iyi şeylerden biri.

 9 şarkıdan oluşan albüm kendisiyle aynı ismi taşıyan ve bir Choiza/Tablo ortak çalışması olan Rise ile açılıyor. Albümdeki tek tam İngilizce şarkı bu, verdiği mesaj düşünülünce de intro olmaya uygun. 

 Eyes, Nose, Lips albümün aynı zamanda çıkış parçası ve gerçekten ama gerçekten harika. Piyano ile açılan -ve şarkı boyunca da bunu devam ettiren- bir R&B balladı olan şarkı, bazıları tarafından basit olarak tanımlanabilir ama Taeyang'ın temiz ve Kore'de büyük ihtimalle R&Byi en iyi kıvıranlardan biri olan vokali şarkıyı o kadar iyi taşıyor ki bittiğinde aslında gayet hüzünlü olan sözleri anlamasanız bile hissetmiş oluyorsunuz. Ringa Linga ile rap yaparak beni mutlu etmiş olsa da Taeyang'ın ait olduğu alan burası, soulfull R&B. Eyes, Nose, Lips bunu bir kere daha kanıtlıyor ve bu senenin uzun süre benimle kalacak şarkılarının başına ismini yazdırıyor.

 1AM albümün çıkışından çok önce bir etkinlikte tanıtımı yapılmış bir şarkı, ayrıca albümden bir klibe sahip olmaya hak kazanan ikinci şarkı. R&B soundı hala bizimle piyano hala buralarda ama bu sefer melodi daha canlı. Sözler Eyes, Nose, Lips'te olduğu gibi gene geride kalmış bir aşk hakkında, ama bir tür aşma çabası olarak yorumlanabilecek bir şey de mevcut denebilir pekala. Başka iyi -ve güvenli- bir şarkı bu ve gene Taeyang'a yakışıyor.

 Stay With Me benim en çok beklediğim şarkıydı aslında, çünkü Taeyang ile GD'yi bir araya getiriyor. Ne yazık ki sonuç biraz hüsran oldu. Taeyang'ın kısımları şarkıyı albümün dinamiklerine uygun tutan tek şey, GD olaya girdiği anda iş bir tür oh-so-swaag tadında klasik YG parçasına dönüşüyor. Kötü bir şarkı değil aslında, sadece benim kendisine dair beklentilerim çooooook tepede olduğundan böyle sıradan olması bir hayal kırıklığı yarattı, o kadar.

 Body... Ya da Taeyang'ın yaptığı yemekleri güzelce yemesini istediği masum kızlardan güzel göğüsleri sebebiyle yatağa atmalıklara doğru evrimleşmesinin son basamağı mı desem ne desem? ashgfahgsfh Albümdeki dans track kotegorisini dolduran şarkı sözleri ile insanı gülsem mi ağlasam mı moduna soksa da altı üstü olay biraz hareketlensin diye konmuş bir dans track işte. Köprü öncesi kısımlarda olan hafif funky disco hissi ve onun nakarattaki upbeate bağlanışı şarkıyı boş bir kop-kop şarkısı olmaktan kurtuluyor üstelik. Teddy, Dee.P bir arada olunca iyi işler yapıyor. Body bir şekilde kafanıza takılıyor ve ne söylediğinize aldırmadan eşlik ediyorsunuz.

 Ringa Linga önceden yayınlanmış ve tanıtımı yapılmış bir tane, hepimizin bildiği üzere. Dinledikçe alışılan ve sevilen bir şarkı aslında ve uzun zamandır dinlediğimizden alıştık biz de. Stay With Me'de fazla olduğunu düşündüğüm GD kısımları ise bu şarkıda tam ayarında, olması gereken yerlerde. Bir de albümdeki en ağır elektro beate sahip parça. En iyi tarafı ise zamanında rapper olma amacı taşıyan Taeyang'ın bunu yaptığını görebilmek. Çocukları istediğine ulaşınca insan bir mutlu oluyor sayın okuyucu XD

 This Ain't It ile albüm gene yavaşlıyor, üstsüz Taeyang romantizmine geri dönüyor. Normalde şarkılarında ağırlıklı olarak piyano kullanan Taeyang bu sefer bir değişiklik yapmış, baskın olan enstrüman gitar. Ben Big Bang ve (yarı) falsetto kelimelerini aynı cümle içinde kullanacak olsam ardından hemen "GD Fool'da muhteşeem~" cümlesini yapıştırsam da bu şarkı Taeyang'ın hakkını yiyormuşum gibi hissetmeme neden oldu, çünkü This Ain't It'te Taeyang'ın falsettoları muhteşem.

 Throw Away (ya da bazı yerlerde geçtiği gibi Let Go) sözleri Tablo'dan melodisi Taeyang'dan bir şarkı. Bu sebeple sözler duygusal bir şiirsellikte ve müzik piyano dahil olmak üzere enstrümantal bir çizgide ama kulağa hiç de basit gelmiyor. Şarkının en ilginç kısmı çok az olsa da, gospelimsi bir etki yaratan koro girişleri bence. Özellikle ikinci verseteki kulağa çok doğru geliyor, koymayı kim akıl ettiyse harika düşünmüş.

 Love You To Death albümde beni en çok üzen şarkı. İlk başladığında "sanırım favorimi buldum" demiştim ta ki CL'in solo kısmı girene kadar. Yani neden? Ne gerek vardı? Neden CL'in o kadar oynandığından ilk dinleyişte kendisinin olduğunun anlaşılamaması bile mümkün olan vokalini şarkının zirveyi vurduğu ana ekleme ihtiyacı duydunuz? Albüm çıkalı neredeyse bir buçuk ay oldu hala düşündükçe kafamı bir yerlere gömesim geliyor. Gene de buna rağmen Miguelimsi havasıyla Love You To Death çok iyi bir şarkı ve bahsedilen 20 şarkı arasından albümde olmayı hak ediyor.

 Yani sanırım... Diğerlerini dinleme şansım olmadı ki. Ama albümde olduğuna göre... Hak etmiş olmalı değil mi?

 Toparlamak gerekirse Taeyang'ın son albümü Rise pekala bu senenin şimdiye kadarki en iyi kpop çıkışı olarak kabul edilebilir. Tek bir şarkıya olmamış bu demek, en gürültüsünü bile kesinlikle dinlenmez olarak adlandırmak mümkün değil. Sözler dolu (Body'nin clubber şarkısı olduğunda anlaştık ama :D ), müzikler ve kompozisyonlar bazılarında güvenli olarak tanımlanabilecek olsa da Taeyang'ın vokalindeki hareketlilik ve ruh bunu tamamlıyor. Basit diyenler için ise... Bazen basit şeyler en güzel olanlardır. Yani demek istediğim şu ki Rise iyi bir albüm, dinlemelik bir albüm. Beklediğimize değmiş bir albüm.

_______________________________________________

 - UKiss'in Mono Scandal minisinin (ki bence single o) çıkış parçası olan Don't Flirt'e ait MVyi yeni üyeleri Jun'un reşit olmadığından dolayı izleyemeyeceğine,
 - 2PM'den Jun.K'in No Love'nın başındaki müzikal tadının şarkının nakaratına taşınmasa da çok ilginç olduğuna,
- ToppDogg'un TOPDOG şarkısını sevmesem de MVsinde Mozart-Salieri çatışmasını konu edinmelerini enteresan bulduğuma,
- Got7'ının A'de tam bir JYP sevimliliğinde olduğuna ama hala albümü dinlemediğime,
- AOA'nın Miniskirt'le popüler olduktan sonra Short Hair'le dönüşüne bakılınca eski band konseptlerine dönmelerinin zor olduğuna ve "seks satar"ın bir farklı grubu daha yediğine,
- Hyomin'in (hele Nice Body gibi sözleri biraz anlatmak istediğini ifade etmekten aciz bir şarkıyla) T-ARA'nın laneti kırmasının hiç de kolay olmayacağını  kanıtladığına değindikten sonra;

BEAST - Good Luck

 BEAST neredeyse bir yıllık bir aradan sonra gene bir yaz albümüyle geri döndü: Ve bu sefer önceki albümleri Hard To Love How To Love'ın aksine mevsimi daha iyi temsil ediyorlar.

 How To Love Hard To Love her aşamasında üyelerin parmağını taşıyan ilk BEAST albümü olduğundan benim fena halde pamuklara sarasım olan bir albümdü. Ama itiraf etmek lazım ki, kötü olmasa da en azından yazın ortasında çıkmış bir albüm olmaktan oldukça uzaktı, Junhyung'un bir türlü aşamadığı aşksal sorunları sağolsun genel olarak daha karanlık daha sonbahar bitişi, kış girişine yakışacak bir tada sahipti. Good Luck ise bu hataya düşmüyor ve yedi şarkıdan oluşan albümün ilk üç şarkısını (We Up, Good Luck ve Dance With You) funky dans melodileriyle süslüyor. İyi de yapıyor. Çıkış şarkısı Good Luck ilk dinlediğimde benim hoşuma gitmemişti aslında ama bir süre sonra dinlemesi çok da yormayan, akılda kalan ve eşlik etmesi eğlenceli bir pop şarkısı olarak kabul ediyorsunuz. En iyi BEAST çıkış şarkısı değil evet, ama listenin altına da oynamaz. 

 Sonrasında ise tempoyu düşürüp artık BEAST müziğinin simgesi haline gelmiş iyi hikayelere sahip orkestra temelli pop balladlarından birine dalıyor: No More. 5. track History yavaş bir upbeatle süslenmiş bir R&B parçası. Gigkwang bestelenmesinde yer almış, Junhyung ise albümdeki başka 5 şarkıda olduğu gibi sözlerinin yazılmasında. 

 Tonight I'll Be Your Side albümde Junhyung'un burnunu sokmadığı tek parça ve bunu hemen de hissettiriyor. Yavaş bir pop şarkısı; Beast üyeleri iyi vokaller olarak bunda da iyi iş çıkarsa da şarkı grubu hiç yansıtmıyor. Albümün olmasa da olurdusu benim için.

 Son şarkı Sad Movie ise aslında Japonca bir şarkının Korece versiyonu bu sebeple bende bir adaptasyon sorunu yaşattı, şarkıya sayanora diye girdim sonra bir silkelenip kendime geldim falan. Daha yüksekten olduğundan şimdi Korece versiyonunu daha çok seviyorum gerçi.

 Japonya BEAST'i için ufak bir not: Mayıs'ta çıkan Adrenaline harika bir şarkı. Keşke grup onu Japonya'da harcayacağına Kore çıkışı için kullansaydı, Good Luck'tan daha iyi olurdu düşüncesini bir türlü kafamdan atamıyorum. Üzgünüm Good Luckseverler ama benim için gerçek bu.

 Genel olarak Good Luck albümü (kpop standartlarında) iyi sözlere sahip, grubunun müziğini temsil etmeye devam eden bir albüm. BEAST grup olarak hala güvenli ada sınırlarının çok dışına çıkmasa da dans melodileriyle ayak parmaklarını uzatıp suları test etmekten de çekinmiyor. Sonuçta kpopun en dinlemelik gruplarından biri BEAST Good Luck da bu açıdan bir sorun yaratmıyor, çünkü dinlenmek için yapılmış bir kpop albümü.

_____________________________________________

Artık Temmuzun şimdiye kadarki kısmına yani benim için tek anlamı olan f(x)'e gelebilirim galiba :3
Öneriniz varsa alırım, yoksa f(x)'ten sonra kpop prodüktörleri, Gray ve Standing Egg hakkında olan yazılarımı yayınlayacağım çünkü ayın 24ündeki Block B geri dönüşüne kadar kpop aleminde başka ilgimi çeken bir şey yok :3
Oh, bir de B1A4 geri döndü değil mi? Sadece MVlerini izledim, bunu postaladıktan sonra albümlerini de dinleyeyim.
Hadi o zaman şimdilik...

10 Temmuz 2014 Perşembe

(Her Açıdan) Comeback?

 En azından öyle umalım öyle olsun.

 Vay be... Buralarda bir şeyler zırvalamayalı iki aydan fazla olmuş. Bazı teknik aksaklıklar, olmasa da olurlu sıradan hayatın yoğunluğu yanında daima cebimde taşıdığım kronik isteksizliğin zavallı bloguma yaptıkları... Gene de her tilki gibi ben de dönüp dolaşıp gizlice kürkçü dükkanımın kapısından sızdığımdan hala buralardayım işte. Ve sanki birilerinin buna ihtiyacı varmış gibi ağırlıklı olarak kpop üzerine yorumlar yapmaya devam etme çabasındayım.

 Paçalarımdan akan gereksizliği (bir de sabah sabah büründüğüm şu salak kendine acıma halini) bir sıyırayım da yazıma devam edeyim en iyisi.

 Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu bir comeback yazısı... Son iki aya dair. Uzun zamandır yazmamanın güzel yani; her şeyi tek bir başlık altında toplayıp aradan çıkarabilmeniz açıkçası (Tembelim, evet). Başlayalım mı?

EXO - Overdose

 Başınızda dönüp duran tuhaf olayların etkisi bana kadar ulaştı mı bilmiyorum sevgili EXO ama yazı yazmayı sizin albümün çıkış zamanı civarı bırakmış olmam evrenin tuhaf işleri üzerine düşünüp kafayı yemeye yatkın beynimi kurcalamıyor değil, önce bunu söyleyeyim :P

 Overdose albümüyle ilgili söylemek istediğim ilk şey şu: Çocuklara daha bol pantolonlar ve kocaman yazılı tshirtler giydirerek albümleri R&B ve hiphop esintili yaptık şeklinde sınıflandıramazsın SM, bunda anlaşalım. Overdose gayet de -senin çoğu işin gibi- bir elektro-performans temelli bir dance-pop albümü. Kötü bir şey değil bu, ki zaten biz seni böyle seviyoruz o yüzden barışık ol kendinle tatlım.

 Bunu açıklığa kavuşturduğumuza göre... Grubun ikinci albümü olan Overdose genel olarak fena bir albüm değil. Çıkış parçası Overdose tam bir SM çıkış şarkısı: Kalabalık, rahatsız edici elektro sesler enteresanlık olsun diye oraya buraya serpiştirilmiş enstrümanlarla dolu, performans odaklı ama tuhaf bir şekilde bütün eksilerine rağmen bağımlılık yapıcı. Growl fena halde tutunca tipik bir SM taktiği olarak besteciler aynı olmamasına rağmen onun ilerleyiş formülüne de sadık kalınmış (En belirgin örnek olarak bknz: Rap solosunun bağlanışı). Gene de Overdose'u Growl.02 olarak adlandırmak çok da mantıklı değil, bu olsa olsa şirketin güvenli sularda yüzme çabası olur. 

 İkinci track Moonlight elektro gitarı, ortadan biraz daha düşük temposu ve kulağa ciddi anlamda hoş gelen "geu saramhaneun staph staph staph yeah~" kısımlarıyla beğenilebilecek bir şarkı olsa da bir şekilde benim gözümde boşluk doldurucu olma görevinden kurtulamamış bir şarkı. Bir şeyler fazlasıyla... Beklendik. 

 Bundan sonraki Thunder, Love Love Love ile beraber albümdeki favorilerimden. Hala elektro ama çıkış şarkısının gürültüsünden daha uzak ki bu onu daha yumuşak, daha her-zaman-dinlenebilir yapıyor. Seksi bir his var, eh bende de böyle şarkılar için bir şeyler var. Ve K versiyonunda D.O.'nun girişi -twitterdaki gibi yapış yapış olacağım ama söylemek zorundayım- kalp ben.

 Run benim ancak çok ama çok sevdiğim bir grup sahnede zıplayarak söylerse gök kuşağı kusarak dinleyeceğim şarkılar kategorisinde, o yüzden benim için pek bir şey ifade etmiyor açıkçası. Bu yüzden albümdeki elektrodan en uzak ve en enerjik şarkı demekten başka söyleyebileceğim bir şey de yok hakkında.

 Kapanış parçası olan Love Love Love benim kıymetini sonradan anladığım Overdose şarkısı. Dinlemesi kolay bir şarkı değil açıkçası; bir dengesizliği var ve arka planda ablibler, elektro rifler, davul vuruşları derken çok fazla iş dönüyor. Ama altına konmuş o hem modern hem egzotik bir hava taşıyan melodi yok mu? Bir de üstüne (özellikle K versiyonunda) rap-lineın alçaktan ilerleyip vokallerin yüksekten uçması eklenmiyor mu? Hoş.

 Özellikle K versiyon demişken... Overdose albümünün bende yarattığı bir değişiklik de M tarafının K'ya oranla daha iyi bir grup dinamiğine sahip olduğunu düşünmeye başlamam oldu. Açıkçası Chen dışında (Lay'i kişisel olarak pek sempatik bulmama rağmen) M kısmında dikkate alınması gereken biri olduğunu düşünmedim şimdiye kadar. Hele K tarafında ses rengiyle aşk yaşadığım Kyungsoo, an itibariyle SM'in grubunun rapperı olarak adlandırdıkları arasında en iyisi olduğunu düşündüğüm Chanyeol ve ben sesini çok sevmesem de vokal olarak varlığını inkar etmenin mantıksız olacağı Baekhyun varken. Ama K'da şarkıları götüren bu üçü açıkçası: Suho eskiye oranla daha baskın olsa da bundan ileri gidebilirmiş hissi bırakmıyor bende, Kai'nin sesini beğeniyorum ve duymayı seviyorum ben ama çocukta kulak yok, Sehun ise biraz ağır olacak ama bizzat kendisi yok. Oysa M grup olarak daha büyük bir balansa sahipmiş gibi geliyor kulağa; Chen hariç hepsi yakın aralıklarda dolanıyor gibi ki Chen'de şarkılarda kendini öne sürmek yerine şarkıyı düşürmeden grubunun seviyesine çekmeye çalışıyor sanki.

 Uzun lafın kısası: Overdose genel hatlarıyla fena bir albüm değil. Growl'dan sonra (arada Miracles in December albümü var biliyorum ama onu bir tür ara sıcak gibiydi, değil mi?) aşağıda kalıyor, evet ama üstüne çıkmalarını zaten beklemiyordum bu sebeple... Fena bir albüm değil.

IU - Flower Bookmark

 Geçen seneki Modern Times'dan sonra "IU ne eylese güzel eyler" tadına gelmiş bir insan oldum galiba çünkü birazcık geç çıkmış olsa da Flower Bookmark'ı da bu baharın kpop albümü ilan edesim var.

 Dürüst olmak gerekirse IU'nun sesinin hiç de özel olduğunu düşünmüyorum, asla düşünmedim. Ama Marshmellow'dan bu yana öyle uzun zaman geçti ki aralarda bir yerde IU meselenin 4 nota yükselebilmek olmadığını anladı, duygularını belirtmek için sadece bağırmanın yeterli olmadığını fark etti ve berraklığı dışında pek de bir özelliği olmayan sesini nasıl kullanacağını çözdü.

 Flower Bookmark yumuşak, dinlemesi kolay bir albüm ama bu onu dinle-geç kategorisine koymuyor. Aksine zaman zaman araba camına başınızı dayayıp dışarıyı seyrederken aklınıza mesela When Love Passes'ın geleceği ve dinlesem mi acaba diye düşüneceğiniz bir albüm. Ya da birazcık My Old Story mırıldanasınız gelebilir arada, hayatta olan şeyler bunlar. Genel olarak albümde olan nostaljik havanın en baskın olduğu şarkılardan biri Flower sizin içindir belki. Eski bir rocker olan Kim Chang düeti Meaning of You da IU'nun düet yapmak için daima doğru insanları seçtiğinin bir kanıtı olarak duruyor albümün bir köşesinde.

 Diyeceğim şu ki, Flower Bookmark uzunca bir süre yanınızda dolaştırabileceğiniz tarzda iyi bir albüm. Dinleyin.

INFINITE - Season 2

 INFINITE'in ikinci full albümü Season 2 ile ilgili kurulması gereken ilk cümle şudur herhalde: Kesinlikle bir INFINITE albümü. Albüm hakkındaki her şey INFINITE, fazlasıyla INFINTE; hiçbir şey eksik değil, hiçbir şey tamamen "size yeni yanımızı göstereceğiz" şeklinde de değil. Bu sebeple grubu seven birini az biraz mutlu etmesi lazım. Ama bu işin kötü bir yanı da var: Önceden grubu sevmeyen birisi bu albümü de kolay kolay beğenmeyecektir.

 Kısaca şarkılardan bahsetmek gerekirse:

 Açılış parçası Season 2 çıkış parçası olan Last Romeo'nun girişiyle neredeyse aynı, aradaki elektronik dalgalanmayı saymazsak. Bir intro için uygun. Last Romeo bir Sweetune şarkısı ama zaten güçlü orkestral vurgulara rağmen bunu dans şarkısına çeviren elektro melodiler, hafif eskiye ait havası ve tabi ki karşılıksız aşka dair insana "ne çektin be İnpiniteu?" dedirten sözleri bunu anlamamıza yetmişti, değil mi? Sweetune-INFINITE beraberliğini seven biri olarak (çünkü o kadar çok beraber çalıştılar ki artık iki taraf da birbirini anlıyor) Last Romeo'yu sevmemem de saçma olurdu, bu yüzden kendimde daha fazla çakışmamak için bu şarkıyı da seviyorum :P 

 Follow Me albümdeki favorilerimden. Öncelikle her üyenin sesinin tek tek kıymetini fark edebildiğiniz bir şarkı. Bir pop şarkısı olmak için biraz güçlü, duygu -özellikle Woohyun'un vokali sayesinde- orada olsa da ballad olmak için hızlı gene de bir şekilde güzel, INFINITE'e yakışıyor.

 Rocinante tracklisti ilk gördüğümde ismi sebebiyle beni en çok heyecanlandıran şarkı olmuştu aslında. Yani Don Quixote'un atının ismi, bir kpop şarkısı ismi olarak? Kullanıla kullanıla suyu çıkarıldığından artık ilginç yerine tiksindirici gelmeye başlamış -ve zaten sevmediğim- Romeo'dan sonra daha alışılmadık bir edebiyat göndermesi? Bu gözlerim parlayarak şarkıyı beklemem için yeterliydi tabi. Şimdi fark ettim de bu kadar geçmiş zaman kullanınca sanki şarkıyı beğenmemişim gibi bir açıklama yapacakmışım da yolu oluşturuyormuşum hissi ortaya çıkmaya başlamış ama hayır: En azından sözler açısından Rocinante sevilesi. Aslında zayıf bir beygir olmasına rağmen kendisinden çok şey beklenen Rocinante'ye karşı normal insanların taşıyacağı inançsızlığa dair göndermeler şarkıda da var, rüzgarın götürdüğü yere gitmedeki, her engeli aşabileceğine dair sönmez inançtaki Don Quixotevarilik de... 

 Breathe diğer şarkılara göre biraz daha karanlık. Bir şekilde takılıyor bence ama bir süre sonra kafaya da takılıyor. Ya da ben ezberleyene kadar dinlemek için fena kastım, bilmiyorum :D

 Light albümün Sunggyu solosu, yani smooth rocker Sunggyu'nun geri dönüşü. Bu soloya gelmişken albümün en güzel yanlarından birinden de bahsedeyim: Albümde herkesin kendi tarzını yansıtabileceği bir şarkı var: Ana vokaller Sunggyu ve Woohyun için sololar, grubun hiphop duosu INFINITE H için başka bir şarkı daha, geriye kalan ve çıkış yapacakları söylentileri hala ortalıkta dolanan INFINITE F'e de bir tane. Woollim INFINITE'e karşı takındığı bu tavır beni çok mutlu ediyor, çünkü üyelerin kendi başlarına kendi istedikleri tarzda da parlamasına izin veriyor böylece dinleyiciler olarak onların grup şarkılarında göremediğimiz yüzlerini görme fırsatı buluyoruz. Light mı? Sunggyu benim en sevdiğim kpop vokallerinden birisi buna bağlı olarak solosunu da sevdim tabi.

 Alone biraz önce yukarıda bahsettiğim INFINITE H şarkısı ve benim albümdeki bir başka favorim. Prodüksiyon Rphabet'e sözler ise Hoya ve Dongwoo'ya ait. Albümün diğer sololar da dahil olmak üzere en INFINITE dışı şarkısı aslında bu, pekala iyi bir k-hiphop albümünün sidetracki olarak rastlayabilir ve yadırgamazsınız. Raplerini beğenmekle beraber çok aşık olmasam da sahnede varoluşlarını pek sevdiğim Hoya-Dongwoo ikilisi gittikçe gelişiyor ve gelişiyor kısacası. 

 Memories... Benim için orada bir yerlerde olan bir şarkı, arada dinlerim ama asla bağlanacağımı zannetmiyorum. Gene de gitar çalan bir Myungsoo eşliğinde akustik versiyonunu yapsalar (In The Summer, millet?) pek hoşuma gideceği şeklinde bir his var içimde. A Person Like Me ise albümün ballad kategorisi için var. Vokallerin öne çıktığı bir şarkı bu sebeple Sunggyu ve Woohyun beraberce hakim oluyorlar işe. Gene benim için değil ama arada dinlerim. Bazen benim de acı çekesim geliyor :P

 Reflex bir şekilde tam Orange Caramel tarzı bir dans yapılacak şarkı bu sebeple Sungyeol, Sungjong ve L'den oluşan INFINITE F'e bu şarkının verilmeyip albümün en zayıf halkası olan Going Crazy'nin dayatılmasını yanlış buldum. En azından eski günlerin hatırına bir denerlerdi asfdafgsfdahgfsh Bu iki şarkı albümde en az sevdiklerim.

 Close Your Eyes Woohyun solosu bir ballad. Açıkçası ben bu tarzda klasik piyano, keman temelli, tam nakarata bağlayacakken melodiyi yükselten, araya bir enstrümanı yüksekten girip şarkıyı daha da dramatikleştiren  pop balladlarını genel olarak sevmiyorum, birkaç istisna hariç sıkıcı buluyorum. Ama Woohyun iyi bir vokal bu sebeple bu tarzda şarkıları sevenler için hoş bir alternatif olacaktır. Gene de not my style.

 Son track olan Shower albümün bir başka güzel işi. Kpopun genelde yaptığı gibi metafor yapacağım derken işleri batırmayan güzel sözler, grubun genel tarzıyla uyumlu güçlü bir melodi, üstelik hepsinin (rapperların vokali de dahil) sesini takdir etme imkanı sunan bir şarkı. Canlı performansı da INFINITE'in sahnede çok iyi olduğunun bir göstergesi (bknz: Mucore) bu sebeple kendisi albümdeki ilk üçümden biri.

 INFINITE'in son albümü genel olarak değerlendirildiğinde risk almayan, eskiye bağlı kalan bir albüm. Yenilikleri yok değil ama bunlar ancak zaten grubu takip edenler, geçmişlerini bilenler tarafından fark edilecektir. Bu bir eksi aslında. Gene de onun dışında özellikle fan olanları hayal kırıklığına da uğratmayan bir albüm, çünkü 4 yılın ardından grubun hem oturmuş bir sounda hem de üyelerin kendi kişiliklerini/müzikal eğilimlerini yansıtabilecek kabiliyete sahip olduğunu fark ediyorsunuz. Biraz yakından bakmak lazım tabi :D

15& - Sugar

 JYP'nin bu kızları harcamayacağını düşünen var mıydı? Eh, ben o ileri görüşlü muhteşem varlıkların arasında değildim açıkçası. Tamam, kendileri inanılmaz derecede ünlü olmamış olabilir, belki de asla olmayacaklardır. Ama funk, caz ve R&B soslu pop albümleri Sugar benim gözümde JYP'ye istediği şarkının istediği kısmında ismini fısıldama hakkı veriyor, kesinlikle kızmayacağım. 

 Bir elektro-popsever olarak söylüyorum, kpopun böyle şeylere daha fazla ihtiyacı var. Albüm dinlemesi kolay ama boş değil, şarkılar genel olarak (tabi balladımsılar bunun dışında) hem kalk dans et hem de otur beni dinle diyor. Bu sebeple çareyi yerinizde saçma salak sallanmakta buluyorsunuz. Kızların vokalleri ise zaten malum, iyiler.

 Star, Sugar, Shy Ma Boy, Not Today Not Tomorrow bir de belki Silly Boy dinlemenizi tavsiye edeceğim şarkılar. Somebody zaten eski şarkıları.

 JYP'de hala iş bitmemiş, kim ne derse desin :D

VIXX -Eternity

 VIXX benim hep mercek altına almak istediğim ama bir de onları yutmak için işkembeye dönmüş midemde bir türlü yer bulamadığım kpop grubu açıkçası. Biliyorum, hissedebiliyorum haklarında iyi bir şeyler var, gene de bu Only U dinleyip ne güzel şarkı be diye dolanmanın ötesine geçmeme pek katkıda bulunmuyor. Bir de üyelerden Hyuk'un sesinin azıcık ucundan Onew'ya benziyor olması beni gruba çekmiyor değil ama... Bakalım.

 Albüme dönersek: Aslında biri çıkış parçası olmak üzere 4 şarkıdan oluşan bir single Eternity. Çıkış parçası albümle aynı ismi taşıyor. Özel bir yanı var diyemem ama bu güzel olmasına engel değil. Aslında yukarıda şarkıları hakkında konuştuğumuz diğer iki kpop erkek grubununkine (evet, EXO ve INFINITE) oranla dinlemesi çok daha rahat bir çıkış parçası ve albümdeki en iyi şarkı. Sad Ending ve Love Lalala da fena değil ama öne çıkan bir yanı da yok.

 VIXX vokal bazında da iyi bir grup bu arada. En kısa zamanda değerlerini bilmeye başlamak lazım.

____________________________________________________________

 Sıkılmadınız mı? Ben sıkıldım da... XD

 Bunlar bıraktığım andan itibaren dikkatimi çeken kpop Mayıs comebackleriydi. Aslında o arada bir Phantom albümü, onun öncesinde de Standing Egg comebacki gördük ama dedim ya kpop... Yarın da Haziran ve şimdiye kadarki Temmuz hakkında zırvalamayı planlıyorum, bakalım becerebilecek miyim?

 Böhüüüüü, blogumu özlemişim ama~

6 Mayıs 2014 Salı

Kişisel Kpop Rapperları Listesi Sürüm 2.2: Kadın İdoller


 Geldik Kişisel Kpop Rapperleri Listemizin ikinci kısmına: Kadın rapperlar!! 

 Bu sefer erkek idol rapperlar listesinin aksine beğenmediklerimden hiç bahsetmeyeceğim, sadece çok hoşuma gitmese bile bir şekilde dikkat çekici olanlar hakkında zırvalayacağım biraz. Bu sebeple isimleri alfabetik olarak sıralamayı seçtim.

 Başlayalım mı?


28 Nisan 2014 Pazartesi

Kişisel Kpop Rapperları Listesi Sürüm 2.1: Erkek İdoller


 Uzunca bir zamandır yazmak istediği her konuya başlığı atıp bön bön bakma seansları düzenleyen ve bu yüzden blogunu ölümüne boşlayan Nym ne yapar? Son kullanma tarihi doldurup kokuşmaya başladığından uzun süre önce taslaklara geri çağrılmış eski bir yazısını yeniden baharatlayıp servis eder tabi ki!

 Açıkçası bu yazı bloga koyduğum ilk yazılardan birisiymiş; ilk yayın tarihi Nisan 2012. Ama o zamandan bu zamana köprünün altından çok sular aktı, tonlarca yeni grup buna bağlı olarak yeni idol rapper çıktı, benim bazı idoller hakkındaki görüşlerim değişikliğe uğradı, bazı idol rapperlar direkt kendisi olarak değişikliğe uğradı... O yüzden listemin ikinci ve daha geniş sürümüyle bir geri dönüş yapayım, bu arada sizin kafanızı şişirirken kendikimi rahatlatayım dedim XD

2 Nisan 2014 Çarşamba

Mim: Gittiiiii Güzelim Sosyal Medya Gittiiiiiii~

 Genelde mim yazmadığım malumunuzdur. Zaten gelip gittiği de pek yok ya neyseee... Ama bir şeyler karalamak istediğimden ve tonlarca konu arasından bir türlü seç-beğen-al yapamadığımdan en azından parmaklar çalışsın ve bir arkadaşımın ricasını geri çevirmeyeyim diye bu mimi yazmaya karar verdim.

 Bir de geçen ay bu ara çok yazacağım, buralar hep blog girdisi dolacak yiğenim muhabbeti yapmışım püüü~ diye tükürmek lazım suratıma. Bu ay çok yazaca... Tamam, tamam sustum.

 Mime geçelim: Sorumuz "Twitter, facebook, tumblr gibi tüm sosyal medya kapansa... Son sözlerimiz/tavrımız ne olur?" Hayır, burada sanki bunlar veda edilmesi gereken şeyler, modern dünyanın kurallarının kendi çıkarlarıyla örtüşmemesinden rahatsız olan marangoz keseri gibi sadece kendine korumacı zihniyetin insanları saçma şekillerde baskı altına alması... şeklinde uzun bir nutuk atılıp sonu pek de hoş olmayan sözlerle noktalanırdı da... Blogumun konusu sebebiyle zaten bu ara her yerde duyduğunuz siyaseti bir kenara bırakıp olaya sadece fangörllük yaşamım açısından bakacağım. Bu seferlik...

Facebook kapansa...

 Kapatın annem... İndirin kepenkleri... Türk lirasını daha fazla Amerikan dolarına çeviremesin Mark veledi ahgsfahsgfahgsfah Facebook ile hiç alakası olmamış asla da olmayacak biri olarak şu kadar umurumda olmazdı. Büyük bencillik, evet; ama kullanmıyorum ki arkadaşım! Şu anda bir facebook hesabımın olmasının tek sebebi oyunlarda yanan kuzenlerime can temininde bulunabilmek ahgsfahgsfahfh Random güldüğüme bakmayın ciddiyim. Sitede tek bir paylaşımım bile yok, sadece akrabalara kendimin uzun zamandır oynamadığı Candy Crush'ta can gönderiyorum, o kadar XD

 Bu bağlamda facebook benim tarihime adını altın harflerle yazdıramadığından kişisel bir kayıp yaşamam; aksine ismini vermeyeceğim kuzenlerimden birinin "kız bana can göndersene" muhabbetiyle uğraşmak zorunda kalmayacağımdan huzur dolu yarınlara kanat açabilirim.

 Adios feysbuk zaten babanı da sevmezdim. Filminde olan tek güzel şey de Justin Timberlake'in yüzünü daha uzun süre görebilmekti :P

 Tumblr kapansa...

 Açıkçası bu konuda biraz karışığım. Ben hiç aktif bir tumblr kullanıcısı olmadım ama site fangörllük hayatımın demirbaşlarından biri oldu daima. Çünkü aslında geçilemez olan gifleri geçtim, tumblr sayesinde öğrendiğim haberlerin, fanaccountlardan gelen dedikoduların haddi hesabı yok. Tumblr her şeyi bulabileceğiniz bir cennet. Gerçekten günün birinde giderse içimden bir şeyleri de o korkunç renkteki mavi arka planıyla beraber götürecektir. Gerçi biz girmenin bir yolunu buluruz mutlaka da... Aramızda kalsın bu :P

Blogger Kapansa...

 Siz benim harıkeyn yazılarımı okumaktan mahrum kalırsınaghsfahgsfhgafsh
 Gerçi bu ihtimal dahilinde değil gibi ama... Gene de ülkemizde bunalıma girip girip "feysi kapatıcam, spora yazılıcam ben yeaaa~" kafasında birileri olduğundan... Her şey mümkün. Bu sebeple bunu da bir düşünelim.
 Bloggerın kapatılması beni ciddi anlamda üzerdi. Çünkü inanılmaz sıklıkta yazmasam da blog yazmak beni gerçekten mutlu ediyor. Düşüncelerimi insanlarla paylaşmış gibi hissediyorum, konusu itibariyle pek çaktırmasa da bir tür iç dökme yeri aslında burası benim için. Ayrıca daha düzenli yazmadığım için daima içimde bir yara...

not: "Feysi kapatıcam" muhabbeti bir Zaytung (ç)alıntısıdır. Zamanında güldürmüştür.

Twitter Kapansa...

 Ki zaten teknik olarak bizim çorak topraklara kapalı.
 Yani bir sabah kalktığımda ne DNSlerle ne VPNlerle kutsal arazimize giremediğimi fark edersem elime geçirdiğim ilk kese kağıdıyla derin derin nefes alıp vermeye başlayıp ani şok sonucu kan şekeri düşüşünden en yakın acil servise... agsfhgafsghafsh 
 Twitter bir fangörlün biraz dörti biraz hayalperest ve düzgün çalıştığı konusunda derin şüpheler uyandıran beynine doğru giden atardamarlardan birisidir! Temel yaşam kaynadığıdır! İçimdeki inner ( çok bekleyin inner) kpop fanı hafiften (ç)alıntı
"Ne ekmek ne de su
Yalnız Twittersızlık korkusu"
dizeleriyle bu durumu ne de güzel açıklamıştır! 
 Twitterlar kapanmasın kardeşlerim... Pek uslu uslu sayılmasa da bir kaç idol uğruna fazla üretilmiş salyalarımı akıtıp vücut dengemi buluyorum, pek cici fanlarla mesafe dolayısıyla sevdiceklerimin belini kıramadığımdan iki lafın belini kırıyorum, giriyorum çıkıyorum stresimi atıp fanlık görevimi yapıp üstüne bir hayali bir keyif sigarası içiyorum...
 Neden her şey seksüel bir eksende gezmeye başladı bu segmentte ben de bilmiyorum...

Youtube Kapansa...

 YAKARIM BU GEZEGENİ YAKARIIIIIIIĞM!!!!!!
 Twitter için üstte tonla tantana koparmış olabilirim ama benim fangörllük hayatım boyunca en sevdiğim site şu kırmızı logolu video dünyası oldu. Çeviri yapmak hala en sevdiğim fan işlerinden birisi; bu yaz salak Caponlar ve bir yerlerine monte etmeleri gerektiğini düşündüğüm telif hakları yüzünden kanalım kapandığında kısa süreliğine de olsa yatağımda oturup kalmış boş boş karşıya bakmıştım. Sonra gidip birilerinin (onlar kendilerini biliyor) omzunda ağlamıştım. Emek var orada emek!!! agsfghsfhagfsh
 Cidden youtube bebikimiz... Bir kpop fanının neredeyse bütün röportajlar, variety programlar, müzik videoları, canlı performanslar, konser kayıtları, fancamlere ulaşabileceği tek yer. Bir grubu tanımanın en kolay yolu youtube'da bir müzik videoları, bir canlı performanslarını izleyip üzerine cila niyetine bir röportaj/programlarını kondurup bütün o pofudukluğu iyice sindirmekten geçer. Ki özellikle k-indie gruplarının kayıtlarına ulaşabileceğiniz en kolay kaynak da youtubedur. Oranın kapatılması (ki şu anda tıpkı twitter gibi yasak) bir kpop fanı açısından büyük bir yıkım olur.
 Neyse ki zırva yasaklara rağmen aslında pekala kendi bilgilerimizi tehlikeye atarak girebiliyoruz.


 Velhasıl kahrolsun bazı şeyler sayın okuyucu. Aslında başında da dediğim gibi bu işi tamamen fanlığa indirgemek çok saçma çünkü uygulanan yasaklar bizim fan yanımızı etkiliyor olsa da aslında açık bir şekilde insan haklarına vurulmuş bir darbedir benim gözümde. Ağır bir itham değil bu, zira insanların düşüncelerini belirtmesine engel olmak korkunç bir dikta mantığı. Saygı isteyenin önce saygı göstermesini bilmesi gerektiğini bilmemek de koca bir aptallık. Üstelik başımıza gelmişlerin kendilerini oraya getirenin halk olduğunu unutarak insanlara oyuncağıyla çok gürültü yapmış çocuk muamelesi yapıp çocuğun elinden oyuncağını alan despot anne gibi davranması zırvalıktan başka bir şey değil. Bunu elitist bir ağızla söylediğimi düşünenler olabilir ama ciddiyim mesele öyle görünmek değil. Bu durumun zamanında kitapların yakılmasından bir farkı olduğunu düşünmüyorum ben, zira çağımızda doğrusuyla yanlışıyla bilgi kaynağı internet ortamıdır (Ki önceki çağlarda da daima doğru şeyler yazılıp çizilmiyordu değil mi? Tarihin genelde haklılar değil kazananlar tarafından yazıldığını bir çok gerçeğin çok ama çok sonra ortalara döküldüğünü de hepimiz biliyoruz sanırım). Sosyal medya zaman zaman karmaşaya neden oluyor olabilir. Ama bir çoğumuzun düşünebilen beyinleri var, doğruyu da yanlışı da kendi çapımızda kendi dünya görüşümüz çerçevesinde belirleyebiliyoruz şükürler olsun. Gerçi bazılarının işine gelmeyen de bu zaten, öyle değil mi?

 Neyse... Mimimizi Neobik hatun ve sevgili Paul'a postalayalım, yazacaklar mı bilmesem de...

Kendi kendine yüksek sesle konuşmalı dipnotçuk: Paul Sevilen Bloglar yazısında (bu arada teşekkür ederim ben de senin blogunu seviyor ve biliyorsun ki bunu kibarlıktan söylemiyorum) benim için "neden sadece Kore müziği hakkında yazıyor anlamasam da..." demiş. Buraya bile adam gibi yazamadığımdan falan :P Açıkçası bunun cevabını ben de bilmiyorum, başka telden karalamalarımı zaten yıllardır defterlere günlüğümsü bir şekilde not aldığımdan sanırım. Ben ölünce kitap yaptırıp belki alacak bir iki akılsız bulur satar zengin olursunuz okuyucularım aghsfahgfdshgfdh
 Başka şeyler hakkında yazmak için bir blog açarım belki... Kim bilir... 

22 Mart 2014 Cumartesi

Madem Bu Kadar "Lezzetli"...


 ...Acaba Toheart'ı yesek mi ki? asgaahdfghfhgdfdh

Bunlar hep hafta boyunca Wookey ikilisinin vıcıklıklarını izlemekten oluyor işte. Gittikçe Woohyun'a benzemeye başladım, kendimi bir kaşık suda boğasım üstüne fıstıklı helva kavurasım var.

 Neyse...

 Bildiğiniz üzere bu ayın 10unda SM-Wollim ortaklığının bir sonucu olarak kpopun ilk gruplar arası -ki bu gruplar INFINITE ve SHINee oluyor- sub-uniti kendini ortalara attı. İyi mi yaptılar kötü mü yaptılar derseniz: Benim açımdan sonuna kadar ilk şık geçerli olmasına rağmen aslında bu tartışılır bir durum.

21 Mart 2014 Cuma

B.A.P - One Shot Albümü Kazananı

 Başlığımdan taşan heyecan beni de hayrete düşürdü, evet.

 Belki de bebeyimden ayrılmak istemiyoru... Şaka şaka bugün çekilişe son verip kazananı açıklıyorum gerçekten :D

 Çekiliş postunda da görebileceğiniz gibi katılmak isteyen herkese bir numara verdim, bunun sonucunda 33 katılımcımın olduğu ortaya çıktı... Vuhuuuu ne kadar da sekshihada bir sayı böyle~

 Neyse ben de daha önce söylediğim gibi random.org'un kenarındaki ufacık number generator'ı kullanarak çekilimi yaptım ve Voila!!! İşte kazanan numara:


Evet 3 numaraaaa!!!!!
Ki kendisi aşağıda da görebileceğiniz üzere sevgili Hanujuni. Tebrikler ^_^


Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...
Çekişimde derdim de o zaman bir sene boyunca çenemi kapamam gerekir gibi geliyor agsfgafshagsfh

Hadi gittim.


Not: Ne hakkında yazı yazmam gerektiğine dair bir fikri olan var mı? :)

12 Mart 2014 Çarşamba

B.A.P - One Shot Albümü Hediye Ediyorum!

 Fark ettim de blogu açalı iki seneyi geçmiş. Hatta neredeyse iki sene 1 ay olmuş çünkü 2012 Şubatının 19unda ilk yazımı yazmışım. Siz hayın takipçiler bana bir tanecik hediye bile vermediğiniz için (tebrik bile etmediniz cık cık cık) ben de işleri tersine çevireyim dedim. Bu yüzden blogumun ikinci yaşını kutlamak adına içinizden birine kendi albümlerimden birini hediye etme kararı aldım :D

 Ki bu albümde başlığın açık ve net bir şekilde belirttiği üzere B.A.P. One Shot albümü oluyor. Wohoooooo!!!

Daha kutlu amaçlar uğruna ve "sharing is caring" kafasıyla kurban edilmiş zavallı koyun

 Albümün hiçbir şeyi yok sadece ilk geldiğinde hevesle açıldı o kadar. Bir kere bile CDsini yerinden çıkarıp dinlemedim açıkçası, geldiğinden beri üst rafımda kendi halinde duruyor. Bu bağlamda yeni gibi. İmzalı kartı var ama onu göndermeyeceğim, çünkü Bang Yongguk çıktı. Biliyorsunuz o ve ben... Yani ben ve Mr. Bang... Bir güüün ağacın altın...ahgsahfshggafsgfh Tamam sustum, sustum :D

 Peki albüme tırnaklarınızı geçirmeniz için ne yapmanız lazım? Aslında ben sohbet muhabbet insanı olduğumdan kendinizi ifade edebileceğiniz bir konu bulup bir şeyler yazmanızı, bir resim çizmenizi, olmadı ufak bir Key heykeli çalışmanızı (sonra da bana göndermenizi ahgfshahsgjh) falan isterdim ama aynı zamanda çok kararsızım, sonunda kimi seçeceğime karar veremem (Heykellere hala açığım bu arada... Kilden oluuuur mermer oymacılığı oluuuuur...). Bu sebeple bu seferlik şu şekilde yapacağız:

1. Blogumu takip edin. Önceden takip ediyorsanız ne mutlu bana :D

2. Aşağıya kazanmanız dahilinde size ulaşabileceğim bir mail ya da twitter adresi ile katılmak istediğinizi belirten bir yorum bırakın. Yorumunuzun numarası sizin çekiliş numaranız olacak.
not: Twitterdan katılabilir miyim demenize gerek yok ve twitterdan söyleyenleri saymayacağım. Daha doğrusu sayamayacağım. Çünkü aşağıya yorum bırakmanızı istememenin tek sebebi çekilişi yaparken size bir numara verebilmek. Ayrıca büyük ihtimalle sonradan unuturum kimin katılmak istediğini ama buradaki yorumunuz sürekli burada olacak. Bu sebeple lütfen buraya yorum bırakın. Sadece "Katılmak istiyorum" yazıp size ulaşabileceğim bir bilginizi bırakmanız yeterli :)

3. Bekleyin. Şu andan itibaren başladığımızı düşünürsek çekilişin 10 günlük bir süresi olacak yani haftaya Cuma random.orgu kullanıp çekilişi yaptıktan sonra kimin kazandığını açıklayacak ve bilgileri için kendisine ulaşıp büyük ihtimal Pazartesi günü albümü göndereceğim ^_^

 İşte böyle... Katılacak arkadaşlara iyi şanslar, umarım gerçekten grubun fanı olan ve deli gibi bir kpop albümü isteyen birine gider.

 Ve oyun... Başlasın!!!!

5 Mart 2014 Çarşamba

K-Indie: WHOWho, Saram12Saram ve Kore Müzik Ödülleri

 Merhabalar merhabalar... Ne var ne yok bakalım?

 Son 2NE1 yazımı okuyanlar görmüştür: Orada bir sonraki yazımın k-indie üzerine olacağını belirtmiştim. O yüzden birden bastıran grip sebebiyle dışarıya çıkmak yerine bir kutu peçete ve bilgisayarımla yatağa gömüldüğüm şu yağmurlu günde ne zamandır aklımda olan bu yazıyı aradan çıkarayım dedim. Hem belki aklımda dolananlardan birisi azalırsa baş ağrım da azalır.

 Hasta olmaktan nefret ediyorum.

 Bugün size iki gruptan bahsedeceğim. İkisi de çok uzun zamandır dinlediğim gruplardan değil ama gene ikisi de k-indie sahnesinde yavaş yavaş kendine yer edinip yükselenlerden. Bakalım siz de beğenecek misiniz?

2 Mart 2014 Pazar

Eh Eh Eh Eh Eh Eh Eh-he Onlar 2NE1~


 Eh eh eh eh eh eh eh eh-he they're gonna ring the alarm~

 Evet Fire'da CL'in dediği gibi gerçekten "uzun zaman olmuştu" çünkü yeni 2NE1 stüdyo albümü diğerinden tam dört yıl sonra geldi. Bu sebeple fanları adına sarkazmın dibine vurup buradan süper hızı için YG'ye sevgilerimi gönderiyorum. Bravo hatta brava canım...

 Evet, bu dünkü SNSD yazısının devamı gibi ama başlıkta ufak bir evrime gitmek istedim. Aslında ben başka şeyler hakkında (indie, Nell ve hiphop) yazmak istiyorum da... Kpop üzerimize üzerimize geliyor bu ara. Ve birileri yazmamı da istediğinden, ben de 2NE1'ın albümünün hakkında gevezelik etmeden geçilmeyeceğini düşündüğümden... İşte buradayız :D

 Konumuza geri dönersek... Uzun süredir devam eden bir erteleme maratonunun ardından (neredeyse 2012den beri çıkıyor bu albüm) 2NE1'ın ikinci full albümü Crush Şubat ayının sonunda bekleyenlerinin kolları arasına düşebildi. Bende yarattığı etki mi ne oldu? Bir miktar şaşkınlık?

1 Mart 2014 Cumartesi

SNSD ve Cam Kırıklarını Yıldızlara Dönüştüren Mr. Mr. . Peki Albüm de Öyle mi?

 Vay be şimdiden Mart ayını gördük demek, ha? Bloguma şöyle bir bakıyorum da 2014 bana yaramamış sanırım. Geçen ay sadece iki yazı göndermeyi becerebilmişim mesela... "Kronik tembellik var bende" diye kendimle dalga geçer dururdum, gerçeğe dönüşebileceğini kim bilebilirdi ki?

 Ah az ötede dur utanç, kişisel alanıma bodoslama dalıyorsun...

8 Şubat 2014 Cumartesi

Gain "Fxxk You" ve "Truth or Dare" MV İncelemeleri


 Normalde MV incelemesi yapmam ama... Özellikle Truth or Dare MVsini çok beğendiğimden  seferlik bir değişiklik olsun dedim XD

6 Şubat 2014 Perşembe

Karmakarışık

  Merhabalar efenim merhabalar...


  ...Bundan sonra ne demem gerekiyordu?

 Aslında bu tam olarak ne yazacağımı bilmediğim bir yazı olduğundan, aklımda dolanıp duran bir sürü şeyden bahsedeceğimden, daha dün gece hiç üşenmeden Tangled'ı animasyonunu bir kez daha izleyip "İsmi Rapunzel'in saçlarını değil benim kafamın içini anlatıyor" dediğimden... Böyle bir başlık atıp bindik-bir-alamete-gidiyoruz-kıyameteyi ağzıma mantra yapmak suretiyle yola çıktım. Bakalım finali gördüğümüzde ne kadar zırvalamış olacağım?

 Çetele tutmayı size bırakıyorum pek sevgili okuyucum.

 Haberler Haberler... En Azından Benim İlgimi Çekenler

17 Ocak 2014 Cuma

Ocak Ayı Albümleri

 En azından şimdiye kadar çıkanlar arasında benim dinlediklerim. Bir de bu yazıya ek olarak dün yayınladığım B1A4 Who Am I incelemesi var ki isterseniz onu da buradan okuyabilirsiniz.

 Ne kadar sıkıcı bir başlangıç oldu bu böyle? Tabi yazının orasından başlayıp sonunu yazdıktan sonra en başa dönersem olacağı bu. Neyse... En iyisi albümlere geçelim:

16 Ocak 2014 Perşembe

B1A4 İkinci Stüdyo Albümüyle Geri Döndü: "Who Am I"


 B1A4!!!! Hadi ama çocuklar bunca senelik kpop macerasından sonra en azından kim olduğunuzu biliyor olmanız lazım. Tabi gece yatarken aşırı felsefe üzerine düşüncelere dalıp bunalımdan bunalıma sürüklenmiyorsanız...

 Kpopun cici çocukları olarak tanınan B1A4 (gittikçe daha fazla insan durmadan ne kadar uslu, kibar ve yetenekli olduklarından bahsediyor) ayın 12sinde ikinci stüdyo albümleri Who Am I ile kpop piyasasına geri döndü. İyi de yaptı; hazır Baro Binggeure karakteriyle gruptan haberi bile olmayan insanların ilgisini çekmişken Sandeul hala Immortal Song'daki performanslarından bahsettirebilirken olayı uzatıp kendilerine duyulmaya başlanılan ilgiyi söndürmenin bir anlamı yoktu :D

12 Ocak 2014 Pazar

(Mim) Fil Fareden Neden Korkar?


 Başlığın cevabını ben de bilmiyorum. Ama mimin sahibi ve yaratıcısı Paul Muad-dib'e sormanız lazım :)

 Bloguma yorum bırakma zahmetine katlananlar cici insanlar arasında yorumlarını en sevdiklerimden biri Paul. Ama ben blogunu daha bugün (yani aslında teknik olarak dün) keşfettim. Annem "Aklın bir karış havada"yı kırk defadan fazla söyledi sanırım, çünkü fena halde gerçeğe dönüşmüş görünüyor şu anda gözüme.

 Normalde mim de yazmam zaten, çünkü genelde bloglarda dolanan mimler blog mantığına uygun olarak fazlasıyla kişisel oluyor, ben ise burada blogun kuruluş amacı itibariyle pek de kendimle ilgili şeyler yazmıyorum. Ama bu aralar hep bir şeyler yazasım var, o yüzden Paul'un mimini neredeyse emrivaki ile elinden aldım.~kkkkkk

 Neyse bütün mim acemiliğimle başlıyorum:

6 Ocak 2014 Pazartesi

Hongdae'den Biraz Elektro: Glen Check


 Değerli okuyucum... Sanırım aşık oldum.

 Tamam, tamam sadece abartıyorum... Gene. Ama bu son haftalarda sanki dünya üzerinde sadece ben dinliyormuşum gibi davranmak istediğim Glen Check'e fena sardığım bir gerçek (Ki aslında ben varlıklarını ancak idrak edebilmiş olsam da indie sahnesinin yükselen yıldızlarından sayılıyorlarmış, özellikle son albümleri ile. Hep güzel şeyleri sonra fark edeyim zaten...). Eh biraz da "yazdığım dinlediğimdir" kafasında olduğumdan... Sizler de tanıyın, dinleyin, sevin diye Glen Check hakkında ufak tefek bir şeyler karalamaya kadar verdim.

 Glen Check temel olarak gitarist/vokal Kim June One ve bass ve synthesizerdan sorumlu (sintisayzahcı asgfahsgfah) Kang Hyuk Jun olmak üzere iki üyeden oluşan bir synthrock-dance-electro-pop indie grubu. Aslında bir de bateristleri var ama grup yaratım ve ilk kayıt aşamasında hala ikili olarak çalışıyor, bu yüzden camiada duo olarak kabul ediliyor. Ve ayrıca evet, müziklerini tek kelimeyle tanımlamak, kendilerini tek genreye sığdırmak imkansız. Gene de genel olarak kendilerinin de söylediği gibi 80lerin elektro/funk/disco akımlarınlarından etkilendikleri yadsınamaz bir gerçek.

 Grup 2011 yılında ilk mini albümleri Disco Elevator'ı çıkararak indie sahnesine dalıyor. Ardından baterist Ryu Jeon Yeol gruba katılıyor ve 2012'de ilk stüdyo albümü geliyor: Haute Couture. 2012 yılının ilerleyen zamanlarında ise Cliche'yi çıkarıp diskografilerine bir albüm daha ekliyorlar. Ve son olarak 2013'te ikinci stüdyo albümleri olan Youth!'u çıkardılar ki kendisi 2013 k-indie sahnesinin en iyi albümlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Her ne kadar ben Haute Couture ya da Cliche'yi albüm olarak daha çok beğeniyor olsam da...

 Bu kısa diskografiden sonra gene müziğe dönersek... Öncelikle bilmeniz gereken şu sanırım: Glen Check Koreli bir grup olsa da Korece söylemiyor. Eğer bir k-indie sayfasında rastlamamış olsaydım ve müzik videoları ya da performanslarına bakmadan sadece bir iki şarkılarını dinleseydim kendilerini pekala bir İngiliz deneysel synthpop/rock grubu zannedebilirdim. Her ne kadar grup geleneksel Kore müziğinden de etkilendiğini söylese de ben bunu pek yakalayamıyorum dinlerken. Çünkü sözlerinin genel olarak İngilizce olmasının yanında (Haute Couture albümünde Fransızca olan Au Revoir diye bir şarkı da var) müzik tarzları da Kore'ye ait bir şeyler taşımıyor izlenimi bırakıyor kulakta, aksine fazlasıyla Batıya özgü. Zaten genel olarak sözleri pek önemsedikleri de yok. Mesela Racket isimli şarkılarındaki "eeh-ah-eh-ah" kısmı baterist Ryu Jeon Yeol'ün sarhoşken zırvalaması sonucu ortaya çıkan bir mantra. Glen Check vokale sadece başka bir enstrüman gibi davranıyor ve genelde parçalarında geri plana oturtuyor. Anlatmak istediklerini anlatan müzik, vokalin söylediği sözler değil. Ki müzikle konuşma olayı özellikle Kore'den genel olarak pop genresi dinleyen bizlerin uzak olduğu bir anlayış olduğundan Glen Check'in kulağım için yarattığı bu taze anlayış beni kişisel olarak memnun ediyor.

 İkinci olarak Glen Check'in müziği kendi kuralları içinde bir evrim içinde. Her albüm kendine ait bir tada sahip, hepsinde yeni bir şeyler denemekten çekinmeme ama yeni bir şeyler uğruna yavaş yavaş oturan bir müzikal kimlikten de vazgeçmeme durumu var. Mesela ilk albüm Disco Elevator sythe bulanmış indierock albümü. Bu albüme ait olan Dressing Room ya da Disco Elevator gibi parçalarını dinlediğinizde rockın yoğunluğunu rahatlıkla fark edebilirsiniz. Oysa bunun arkasından gelen albüm Haute Couture'u dinlerken ilk albümde görece daha az olan bir elektro-pop/disco tadı yakalıyorsunuz. Synth ritmleri daha düzensiz, hatta Bataille'de duyabileceğiniz gibi oldukça daldan dala. Bu albümden French Virgin Party, Bataille ve 60's Cardin kişisel favorilerim.

Bunlardan sonra gelen Cliché albümü ise kesinlikle 80ler elektro funk etkisinde. Bence Glen Check'in albüm bazında en olmuş işi bu. Haute Couture'dan sevdiğim şarkılara daha takık olsam da (Blood, Sweat& The Beat hariç, o şarkı genel olarak Glen Check favorilerim arasında) albüm olarak Cliche daha düzenli, daha hiçbirini atlamadan dinlemelik.

 Son albümleri Youth! ise grubun da söylediği gibi çok daha organik bir albüm. Synth bir önceki albüm Cliché ile karşılaştırıldığında daha geri planda ve eskiden kullandıkları ya da artık oldukça yaygın olan ritmler yerine yeni bir şeyler denemişler gene. Aslında albüm iki bölümden oluşuyor: Kısımlardan birisi DJ ikincisi ise Band. Grubun albümdeki işleri bu şekilde ayırmasının sebebi basit: Glen Check her albümünden önce seyahate çıkıyor ve bu aşamada albümü hazırlamaya başlıyor. Mesela Youth! albümü öncesi bir İspanya turu yapmışlar. Eh, seyahat halindeyken de daima bütün müzik aletlerini yanlarında taşıyamayacakları için bazı çalışmalarını bilgisayarlarında oluşturuyorlar. Bu sebeple de Youth! albümünü iki farklı kısma bölmenin eğlenceli olacağına karar veriyorlar: Bilgisayar ortamında yaratılan şarkılar DJ bölümüne, stüdyo enstrüman kayıtları temelli olanlar ise band bölümüne... Bu ayrımı yapabilmek için de albümü iki CD halinde yayınlıyorlar ama neyin ne olduğunu belirtmeden. Bulmak dinleyiciye bırakılmış çünkü Glen Check'in sözlerini alıntılamak gerekirse; "İnsanlar bilinçli olarak bu durumu anlamayabilir ama buna pek de takıldığımız yok. Çünkü birinci kısımdan ikinci kısma olan bu belirsiz geçiş aslında çalışmalarımızın mantığını anlamak için oldukça önemli bir  anahtar ve öylesine bir insanın da fikirlerimizin her ayrıntısını görmesini istemeyiz." -ve sanatçı kibri gene saldırır...-

 Youth! albümünden  Young Generation, Pasific ve Summer Hearts, I've Got This Feeling en sevdiklerim oldu. Hepsi oldukça aydınlık, albümün ismine uyumlu şarkılar. Zaten grubun gençliği, genç olma hissetme duygusunu temiz, saf bir şekilde anlatmak istediği bir albüm olan Youth! bu şarkılarla amacına ulaşıyor bence. Yukarıda da söylediğim gibi Youth! bu senenin en iyi k-indie albümlerinden birisi olarak görülüyor. Benim de bir itirazım yok kendi adıma :D

 Grup bu sene Austin Teksas'taki SXSW festivaline katılacak, aynı zamanda ufak da bir Amerika turu planladıklarını açıkladı. Aynı festivale bizden de Gripin gidiyormuş. Ben mi? Gripin'in karın tokluğuna ve Teksas biletine çalışacak bir ayakçıya ihtiyacı var mı onu merak ediyorum şu anda: Gitar falan taşırım, kahve servislerini yaparım, saat 10dan önce gider içkilerini alırım... ahsgfghafshafh

 Velhasıl Glen Check dinleyin canlarım. Bana önceden elektro açlığımı doyuran k-indie grubu Idiotape'e "hadi bebeyim sen ikinci sıraya" dedirttiler. Ağırlıklı olarak kpop dinliyorsanız başta hoşunuza gitmeyebilir ama geçmişinizde synthi seven bazı İngiliz rock grupları varsa (Muse'a hemen bir selam çakalım buradan), ya da funk ve disco ritmlerini seviyorsanız Glen Check sizi de tavlar bence.

Son olarak Addicted'in Onstage performansını da şuraya bırakıp yazımı bitireyim. Ne düşündüğünüzü belirtin lütfen. Kpop yazılarında çok takmıyorum ama Glen Check beni heyecanlandıran bir grup o yüzden başka insanların ne düşündüğünü fena halde merak ediyorum. Son haftalarda en büyük hobim çevremdekilere Glen Check dinletip dinletip "Nasıl, nasıl, nasıl?" demek mesela.



Bonus: Bir de SHINee'nin Hello'sunun Glen Check remixi için bir tık!! Ben normalde remixlerden çok haz etmem ama bundan hoşlanıyorum. Zaten orijinal şarkıyı çok da sevmem~kkkkkk
Bu da Big Bang severler için gelsin: GTOP (aslında daha çok GD) - Jibe Kajima remixi için tık

Ortalığı son bir kez kolaçan edelim....

Tamam, gittim.